Page 74 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 74

tarih çevresi

	 Evet; işte Batı Cephesi Komutanlığı bu buyruğu yayınladığında, ordu içinde sanki bir müsa-
baka başlamıştır. Üçüncü Kılıç kimin olacak? Ve bu tarihsel onuru, kim üzerine alıp, çocuklarına ve
derken torunlarına aktaracak? Değerli konuklar; Fahrettin Altay, anılarında yazıyor... İzmir’e ilk giren
kişi olmak düşü; bütün Türk subaylarının dünyalarını kaplamıştır. Hatta Fahrettin Paşa, bu düşüncel-
erle şehit olan Türk subaylarının varlığından söz ediyor...

	 Zaman sınırlı; sözü uzatmayalım:

	 Bir başka ödül daha var. Ondan da bir cümleyle söz edelim: Musevi bir Osmanlı yurttaşı olan
Misbah Efendi adında biri; 500 lira para ödülü koyuyor, İzmir’e ilk girecek kişi için. Ve artık, orduda,
subaylar arasında sanki bir müsabaka başlamıştır.

	 Tabiki Büyük Taarruz...
	
	 Kan revan içinde, bütün Anadolu bozkırlarında gürleyen toplar; orduların cephelerde ilerley-
işi, yığınla yaşanmış cephe olayları; kanlı boğuşmalar... Ve derken, 30 Ağustos günü Türk süngülerinin
ve toplarının düşmanın ana gövdesini yok edişi. Sonra nefes nefes Akdeniz’e doğru bir kopuş... Köpük
köpük nefesleriyle atların İzmir’e doğru akışı... Gece demeden, gündüz demeden; toz toprak içinde
süvarilerin Batı’ya doğru sürekli ilerleyişi... Temel amaç belli: Kaçan düşmanı, yerleşim yerlerini
yakıp yıkmadan imha etmek ve Anadolu’da büyük bir katliam gerçekleştirmelerinin önüne geçmek...
Bu nedenle, olağanüstü bir yarış başlamıştır. Tek tek Anadolu kentleri, istilacı orduların ellerinden
kurtarılır. Kimisi yakılıp yıkılmıştır; toz duman ve ateş yığınları arasından; diri kalmayı başarabilmiş
siviller, bütün acılara, ölümlere, her türlü zillete karşı, bağımsız bir yurt edinmenin coşkusunu yaşa-
maktadırlar. Uşak, Salihli, Kula, Nazilli, Manisa bir bir kurtarılır. Derken, 8 Eylül günü Manisa yangın
yığınları arasında Türk süvarilerinin eline geçer. Eylül’ü 9 Eylül’e bağlayan gece, sabahın ilk ışıklarıy-
la birlikte, Türk süvarileri İzmir’den Ege Denizi’nin mavi sularını görmüşlerdir. Ve derken; bir mü-
freze oluşturulur. Adına “Pişdar” yani “Öncü” denilen bu müfrezenin görevi, ordunun en önünde,
İzmir’e doğru ilerlemektir. Ve bu müfrezenin komutanlığına da, Balkan Savaşlarından beri pek çok
savaşa katılmış olan, süvari komutanı Yüzbaşı Şerafettin verilir... Maçkalı bir Anne ile Kırımlı bir
babanın oğlu olan Yüzbaşı Şerafettin, müfrezesinin başında en önde, arkadaşlarıyla birlikte göğsünü
siper ederek, İzmir’e doğru ilerleyecek ve Hükümet Konağı’nı ele geçirecektir. Bu öncü kuvvet, dört
nala Sabuncubeli sırtlarından inip, Bornova Hükümet konağını ele geçirirler. Üzerlerine çevrilen sinsi
silahlara verebildikleri kadar karşılık verirler; ancak hedefleri Konak Meydanı ve Hükümet konağıdır.
Sonra Bornova’yı İzmir’e bağlayan şose yoldan ilerlemeye başlarlar. Halkapınar’a gelince, bir pusuya
düşen Yüzbaşı Şerafettin’in birliği, burada tam dört şehit verir. Pusu kuranlara karşılık verilir, ancak
kaçmışlardır. Yüzbaşı Şerafettin’in atı yaralandığı için, şehit olan askerlerinden birinin atına biner
ve birliğinin başında, kılıç çektirerek, Punto üzerine yıldırım hızıyla yönelirler. Bir direniş hattını
kılıç darbeleriyle yarıp, bir solukta Punto İskelesinin önüne gelmişlerdir. Her taraf, çözülüp kaçmaya
teşebbüs eden sivil Rumların denk yığınlarıyla, insan kalabalığıyla doludur. Ve derken; süvariler, nefes
nefese bir yarışın sonunda, 9 Eylül 1922 gününün sabahında, İzmir Rıhtımı’na ulaşırlar. Artık, İzmir
körfezinin mavi suları önlerinde uzanmaktadır. Ancak büyük bir gururu da yüreklerinde taşırlar: Onlar,
Mustafa Kemal Paşa’nın “Ordular İlk Hedefiniz Akdenizdir, İleri!” emrinin öncüleridirler 1.

    1 Bildiri metninin bir kısmı için bkz. Kemal Arı, Pasaport’ta Patlayan Bomba: Yüzbaşı Şerafettin Kanlar İçinde (9 Eylül
    1922), İzmir Tarih ve Toplum, Sayı 6 (Ekim, 2009), s.26-30.

                                              73
   69   70   71   72   73   74   75   76   77   78   79