Page 73 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 73

tarih çevresi

	 O dönemde henüz genç yaşlarında olan, ancak sonradan Türkiye’nin önemli tarihçilerinden
birisi olarak yetişen Enver Behnan Bey (Şapolyo) bu kurula rehberlik eder. Uzun ve zorlu bir kara yol-
culuğundan sonra, Ankara’ya ulaşılır. Ankara’da, Gazi Mustafa Kemal Paşa bu kurulu kabul eder. Bu
görüşmede Gazi Paşa’ya üç kılıçla birlikte Kuran ve astragan kalpaklar takdim edilir. Kılıçlardan biri,
Mustafa Kemal Paşa’nın kendisine, ikincisi Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya armağan edilmiştir.
Üçüncü Kılıç ise, o zamanlar sanki Türkler’in yeni Kızıl Elması olan işgal altındaki İzmir’e girecek
olan “fatihe” verilmek için, Mustafa Kemal Paşa’ya teslim edilmiştir. Ardından Mustafa Kemal Paşa,
Büyük Millet Meclisi’nde bu ziyaretten söz eder. “Dost” ve “Karındaş” Buhara halkının bu kadirşi-
naslığından ne büyük ölçüde mutlu olduğunu belirttikten sonra; “Bu muazzez seyfi” yani kutsal kılıcı,
İzmir’e ilk girecek “fatihe” vermekle “şerefyab” olacağını, yani onurlara boğulacağını bütün ulusa
duyurmuş olur...

	 Evet, her şey açıktır aslında...

	 Buhara’dan gelen kılıçlardan biri, yani “Üçüncü Kılıç”, İzmir’e ilk girecek “Fatih” e vaat
edilmiştir. Kılıcı almaya hak kazanacak olan kişi, o dönemin söyleminde, yazılıp çizilen belgel-
erinde “İzmir Fatihi” olarak nitelenmiştir. Şimdi, İzmir kapkaranlık dumanların ötesinde, tutsaklıktan
çırpınan bir yurt köşesi olduğuna göre; sürekli ona özlem, onu ele geçirme ve tutsaklıktan kurtarma
duygu ve istenci kutsandığına ve yüceltildiğine göre, İzmir Fatihi olacak kişinin, ne denli tarih önünde
ne ölçüde önemsendiği, kutsandığı da ortaya çıkıyor. Bu konu, o dönemde yalnızca işte bu tür söylem-
lerde, hamaset kokan sözlerde sınırlı kalmamıştır. Önce Kuran; düzenlenen bir törenle, Türkiye Büyük
Millet Meclisi kitaplığına konulmuştur. Ardından bir törenle, Hacı Bayram Camiine teslim edilmiştir.
Atatürk, kendisinin aldığı kılıcı, Ilgın Manevraları sırasında, Süvari Kolordu Komutanı Fahrettin Al-
tay Paşa’ya vermiştir. İsmet Paşa’nın aldığı kılıç, onda kalmıştır. Ancak, Üçüncü Kılıç’ın sahibi kim
olacak, bu kılıcı almaya kim hak kazanacaktır?

	 Sorun budur.
		
	 Şimdi düşünelim: Türk Ordusu’nda görev yapan bir subaysınız. Büyük olasılıkla, yakın tari-
hin kanlı cephelerinde savaştınız. Belki yaralandınız, ölümden döndünüz. Aileniz uzakta. Ve yüreğiniz
de kutsal bir dava uğrunda, İzmir diye çırpınıyor. Burada hemen, Mahmut Esat Bozkurt’un bir anısı
aklıma geliyor. Sakarya Savaşı sırasında askere cesaret vermek için, bir taş parçası üzerinde onlara
tarihteki büyük kahramanlıklarından söz etmek ister. Taş parçasının üzerine çıkar; ancak bakar ki
karşısındaki askerin üstü başı perişan. Ayakları çıplak. Gözyaşlarına boğulur ve söylevini veremez. Bu
psikolojilerin çokça yaşandığı öyle bir zaman diliminde, ordunun onurlu bir subayı olarak, yurt uğruna
ölmeye yemin etmişsiniz; ve bir buyruk alıyorsunuz cephe komutanlığından. Deniyor ki; Buhara’dan
gelen çok değerli bir kılıç, İzmir’e ilk giren Fatih’e verilecek... Ve o Fatih, bu kılıcı, doğrudan Mustafa
Kemal Paşa’dan alacak... Mustafa Kemal Paşa kim? Tarihin, hem de yaşadığınız zaman dilimindeki en
büyük yurtseveri... Büyük bir tarihsel önder... Bu duygular altında, böyle bir kılıç, bir subayın düşlerini
süslemez mi?

                                               72
   68   69   70   71   72   73   74   75   76   77   78