Page 56 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 56

tarih çevresi

            FARABİ’NİN ADALET TASAVVURU ÜZERİNE

                                                                                                                   Yaşar Aydınlı·

         Çalışmamızda adalet kavramı, Aristoteles’in Nikomakhos’a Etik’te belirttiği anlamları yanında, ontik-
metafizik muhtevası çerçevesinde, hakikati ölçü alan ve ona göre esaslanan derin bir doğruluk tasavvuru olarak
da nazarı dikkate alınmıştır. Nizamı alemin tesis edici unsuru olan ve her alanda her bakımdan bir “iyi-olma
durumunu” ifade eden adaletin evren, insan ve toplumdaki tezahürünü Fârâbî’nin metinleri çerçevesinde tasvir
etmeye çalışacağız.

         Bu tasvirde çerçevesini çizerek ana hatlarıyla temas etmeye çalıştığımız görüşlerin, günümüzde bölgesel
ve evrensel düzeyde yaşanan insani sorunların köklerini görmemize katkı sağlayıcı nitelikte unsurlar içerdiğini
düşünüyoruz.

         Doğru, adil bir dünya görüşü, öncelikle, Tanrı, evren ve insana dair sağlıklı tasavvurlara sahip olmayı
gerektirir. Bugün eski olarak tavsif edilip düşünce dünyamızdan kovulan, çağdışı olmakla damgalanıp bir kenara
itilen tefekkür ve hikmet kaynaklarımızda bu tasavvura temel teşkil edecek ilkeler mevcuttur. Bu kaynaklardan
birisi de, onuncu asırda yeni bir felsefi sitem inşa ederek yüzyılları etkileyen Ebu Nasr el-Fârâbî’dir.

         TANRI-EVREN

         Fârâbî’nin felsefi sistemi, başından sonuna kadar, omurgasını aklın ve akliliğin oluşturduğu bir
tevhid/birlik anlayışını yansıtır. Aklilik veya akla uygunluk ve bu kavramda mündemiç olan birlik, aynı
zamanda, varlığı ve iyi olanı da ifade eder. Buna göre, evrende, insanda ve toplumda, iyiliğin dereceleri,
akliliğin, birliğin ve dolayısıyla varlığın dereceleridir. Akıl, varlığı, birliği, yetkinliği, tamlığı, gerçekliği,
sürekliliği ve iyiliği ifade ederken, duyum ve tahayyül, kendi çerçevelerinde, çokluğu, eksikliği, yetersizliği,
gerçekleşmemişliği, geçiciliği ve bir bakıma iyi olmamayı ifade eder. Akıl suret/form ve fiildir, duyum ve
tahayyül ise, madde ve kuvvedir. Başka bir şekilde söylersek, akıl uyum, bağlılık ve düzeni, duyum ve tahayyül,
yani akıl öncesi veya akıl dışı ise, uyumsuzluğu, irtibatsızlığı ve düzensizliği yansıtır. Ennihayet akıl,
tanrısallığın özü, akıl dışı ise maddiliğin özüdür.

       Fârâbî bu anlayış çerçevesinde, varlık ilkesini Tanrının oluşturduğu bir evren ve merkezinde, doğal
· Prof.Dr. Bursa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Felsefesi Öğretim Üyesi

                                                               55
   51   52   53   54   55   56   57   58   59   60   61