Page 52 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 52
tarih çevresi
kılar ve bu da birtakım yeni sorunların ortaya çıkmasına zemin hazırlar. Bu sorunların çözümü de çoğunlukla
gelenek ve tecrübenin yönlendirmediği, anlık tavırlar ve denemelerle mümkün olur. Bu durum, kişinin çoğu
kez tek başına ve o anda problemi çözmesini gerektirir ve hayatın kotarılmasında daha çok beşerî unsurun aktif
olduğu bir tavrın gelişmesini ortaya çıkarır. Türkler arasında zaman içinde belli bir genetiğe dönüşen ve kök
salan bu tutum, İslamlaştıktan sonra da güçlü bir şekilde devam etmiştir. Bundan dolayıdır ki, itikadî ve amelîî
alanda diğerlerine göre aklı daha çok referans olarak alan Hanefilik ve Maturidilik en çok Türkler arasında
kabul görmüş ve yayılmıştır52.
Bu makul tavır, Dede Korkut hikayelerinde de bariz bir şekilde ortaya konmaktadır. Mesela Kanlı Koca
Oğlu Kan Turalı hikayesinde, Kan Turalı, Tekür’ün kızını almak için hayvanlarla mücadele etmeden önce
Allah yalvarır, Peygambere salavat getirir ve çeşitli alışılmış denemelerden sonra boğayı yenemeyeceğini
anlayınca “bu dünyayı erenler akılla bulmuşlardır”53 diyerek plan değişikliğine gider ve başarılı olur. Aynı
şekilde Basat’ın Tepegözü öldürmesi de bilinen uygulamaların dışındaki bir deneme ile mümkün olmuştur54.
Bu tavır ile ilgili hikayelerde dikkat çekici bir örnek de, Kazan Beg Oğlu Uruz Begün Tutsak Olduğu hikayede,
kafire esir düşen oğlu Uruz’u kurtarmak için yola çıkan Kazan Beg’in dönmemesi üzerine, eşi Burla Hatun’un
takındığı tavrıdır. Burla Hatun uzun süre eşinden haber almayınca, durumu diğer hanlara ya da beylere haber
vermek yerine, problemi o anda bizzat kendisi çözmek ister. “Uruz anası uzun boylu Burla Hatun oğlancuğunu
andı, kararı kalmadı. Kırk ince belli kız oğlanıyla kara aygırın tartdurdu, batun bindi, kara kılıcın kuşandı.
Başım tacı Kazan gelmedi deyü Kazanın izin izledi gitti”55. Burla Hatun sonunda hem yaralı kocasını kurtarır,
hem de tutsak olan oğlu Uruz’un kurtarılmasına kafirin beyini öldürerek bizzat yardımcı olur.
Türklerin en önemli milli tavırlarından biri de hiç şüphesiz ki, aksiyoner ve reaksiyoner olma, etkileme,
etkilenme halidir; onlar statik değil hayatın her alanında dinamiktirler. Kur’an’da “iyiliği emretmek ve kötülüğü
engellemek”, hadislerde ise “kötülüğü el ile düzeltmek” şeklinde formüle edilen bu tavır, İslam dünyasında,
Türklerin İslamlaşmasıyla birlikte daha bir somutlaşmış ve ete kemiğe bürünmüştür. Türkler, gerek tabiat
gerekse toplumsal olaylar karşısında teslimiyetçi, olanı olduğu şekilde kabul eden, nemelazımcı bir anlayışa
sahip olmamışlardır ki, belki de devamlı göç etmelerinin nedenlerinden biri de budur. Dede Korkut hikayelerinin
tamamının, bir olumsuzluklarla mücadele ve savaş, olanla yetinmeme, kötülüğü bizzat yerinde, anında ve bilfiil
düzeltme ve bütün bunların Allah için, din için ve Muhammed aşkına yapılması, yukarıdaki tavrın somut ve
güçlü bir şekilde geçerli olduğunu bize göstermektedir. Yani Türklerin genetiğinde olan bir durum, İslam’ın
da emrettiği ile buluşmuş ve uyuşmuştur.
b-Kadının Konumu: Daha önce de ifade edildiği gibi, İslam ilkin hitap ettiği toplumun yani Arapların
52 Hanefilik ve Maturidiliğin Türkler arasında yayılma süreciyle ilgili ayrıntılı bir çalışma için bkz. Zekeriya Kitapçı, Fıkıh, Kelâm
ve İslâm Felsefesinin Gelişmesinde Müslüman Türklerin Yeri, Yedi Kubbe Yayınları, Konya 2008, Hanefilik için bkz. s.38-58,
Maturidilik için bkz. s.185-238.
53 Dedem Korkudun Kitabı, s. 126
54 Dedem Korkudun Kitabı, s. 145 vd.
55 Dedem Korkudun Kitabı, s. 106
51