Page 21 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 21
tarih çevresi
Hazırlıklı olmaları, sadece başa geçmek amacını taşımıyordu. Onlar için bu, aynı zamanda hayatta
kalmak adına da gerekliydi. Zira babalarının ölümünden sonra başa geçecek olan kardeşin, diğerler-
ini öldürebilme hakkı, daha Mehmet (II)(1444-1446/1451-1481) zamanında kanun haline getirilmiş-
ti. Bu yüzden, ister bir mücadele başlatmamış olsunlar, isterse kalkıştıkları eylemi kaybetsinler, her
iki durumda da hayatlarına son veriliyordu. Söz konusu kardeş katli kanunu, babalarının ölümünden
sonra kardeşleri kavgaya zorlayan bir sonuç doğurmuştu. Bu gerekçelerle giriştikleri mücadeleler,
bazen devletin yıkılmasına, bazen uzun süren sosyal, ekonomik ve askeri buhranlara yol açtığı için,
olanlardan sorumlu tutularak, birer asi gibi görülmelerine sebep oluyordu. Asilik ile yöneticilik arasın-
da kalan hükümdarın bahtsız çocuklarını buna zorlayan açmaz, imparatorluğun benimsemiş olduğu
monarşinin sebep olduğu bir sonuçtu. Osmanoğlu ailesinin erkek çocuklarının hayatta kalmak için
başvurmak zorunda kaldıkları taht kavgalarındaki çelişki bir tarafa, esasında onlar, devletin devamını
sağlamak adına üzerlerine düşen görevleri yerine getiren birer yönetici adayı olarak yetiştiriliyorlardı.
İşin ilginç yanı, monarşinin niteliği dolayısıyla Osmanlı hükümdarının şehzade adı verilen bir erkek
oğlunun dünyaya gelmesinin, abartılı coşkuyla kutlanmasıydı. Gelecekteki muhtemel savaşın tara-
flarından biri olması kesin olan bir şehzadenin doğumu, şaşaalı gösterilerin yapıldığı törenlere sahne
oluyordu. Zira dönemin inanışına göre, oğlu dünyaya gelen hükümdar, sadece baba olmuyor, aynı za-
manda devletinin devamını da sağlamış bulunuyordu. Bu yönüyle tam bir paradoks olan şehzadelerin
doğumu, siyasal yönü bulunan önemli bir olay olarak kabul ediliyordu.
Şehzadelerin sünnetleri de tıpkı doğum şölenlerinde olduğu gibi yine büyük eğlenceler düzen-
lenerek kutlanırdı. Kutlamalara, ülke sınırları içerisindeki etkili beylerin yanı sıra komşu devletlerin
hükümdar ve yöneticileri de davet edilirdi. Düzenlenen eğlencelerde büyük ve gösterişli ziyafetler
verilirdi. Tam bir itibar şölenine dönüşen ziyafetler, belirli bir hiyerarşik düzen içerisinde yapılırdı.
Ülke içerisindeki beyler ve komşu ülkelerin elçileri, şehzadelerin sünnet düğünü için düzenlenen dav-
etlere, hükümdarlarının şatafatlı hediyeleri ile gelirlerdi. Osmanlı hükümdarı da gelen misafirlerine,
gücünü ve kudretini göstermek istercesine oldukça değerli armağanlarını dağıtırdı. Şehzade sünnet
düğünlerinde, devletin gücünü ve zenginliğini gösterecek her önlem alınırdı. Devlet yöneticileri,
hükümdarlarının otağının etrafını kendi çadırları ile sararlar, gösterişli konuşmalar yaparlardı. Hüner
sahipleri, oyuncular ve göstericiler, göz alıcı alanda, gelen misafirlere yeteneklerini sergilerler, onları
eğlendirirlerdi.
Gelecekteki hükümdar adayları olan şehzadeler, dönemin şartlarına göre en iyi şekilde eğitilen-
ler arasındaydılar. Eğitimlerinin ilk bölümünü, babalarının sarayındaki teorik kısım oluşturuyordu.
Hem saray içi eğitimlerine hem de saray dışı yani sancaklara çıkarılmalarına büyük önem veriliyordu.
Ülkenin ve hanedanın geleceğine yön verecek olmaları bu önemin temel gerekçesiydi. Bu yüzden on-
ları eğitecek olan hocalar, dönemin en bilinenleri arasından titizlikle seçilirdi. Şehzadeler seçilmiş ho-
calarının elinde çok iyi yetişiyorlardı. Başlıca dersleri Türkçe, Arapça ve Farsça, İslami bilgiler, savaş
teknikleri ve komutanlık, yönetim usulleri ve hukuk, müzik, şiir idi. Ayrıca fen, matematik, astronomi,
tarih gibi dersleri de alırlardı. Saray’daki eğitimlerinin biri de, üçüncü avluda iç oğlanlarla birlikte
gördükleri fiziksel faaliyetler idi. Binicilik ve dövüş sanatları konusunda iç oğlanlarıyla birlikte ders
görürlerdi.
21