Page 20 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 20

tarih çevresi

              Araftaki Osmanlı Şehzadeleri Asi Mi? Yönetici Mi? *

      Osmanlılar, on dördüncü yüzyılın hemen başında, Türkiye’nin Kuzey Batı ucundaki Marmara
Denizi’ne sınır küçük bir yerleşim yerinde, orta zamanlara her anlamda uyumluluk gösteren bir si-
yasal yapı olarak ortaya çıkmıştı. Ertuğrul’un oğlu Osman ile kardeşi Dündar arasında, aşiretin başına
kimin geçeceği konusunda yaşanan rekabet, Osmanlıları, yönetimin babadan oğula geçtiği monarşiye
teslim etti. Söz konusu monarşik sistem, Osman’ın soyundan gelen ailenin, dünyevi ve uhrevi kay-
naktan beslenen otorite anlayışıyla egemenliğe sahip olmasını mümkün kılıyordu ve yönetimi altında
yaşayan geniş kitlelerden mutlak itaat bekliyordu. Aileye ve onun başındaki yöneticiye itaati esas
alan siyasal sistemin devamı, ataerkil geleneğin izlerini taşıyan haliyle, erkek çocuklar üzerinden akıp
giden bir sürekliliğe sahipti. Gerçi daha eski dönemlerden itibaren Türklerin veraset geleneğine dair
yorumlar, Osmanlılar için de geçerliydi ve üzerinde en çok tartışılan konulardan biri olmuştu. Tartış-
ma, Türklerde ve dolayısıyla Osmanlılarda, belirli yasalarla sınırları çizilmemiş olsa bile, kurallı bir
veraset geleneğinin bulunduğu ile tam aksine, yeni yöneticinin kim olacağının tesadüflere bağlı olduğu
şeklinde iki zıt görüş etrafında şekillendi. Oysa hem önceki Türk devletleri hem de Osmanlılardaki
pratik, yöneticinin, kendinden sonra oğullarını ve bunlar arasında da genellikle yaşı en büyük olanı
tercih ettiğini gösteriyordu. Bu tercihin doğal sonucu olarak bütün yetkiyi elinde bulunduran liderin
ölümünden sonra gelecekteki lider olma ihtimalleri dolayısıyla bütün gözler, erkek çocukların üzerine
çevriliyor ve söz konusu potansiyel, onları cazibe merkezi yapıyordu.

     Kuruluşundan itibaren bütün yönleriyle uygulanan monarşinin gereği olarak sistemin sürdürüle-
bilmesi için Osmanlı hükümdarları kendilerinden sonra tahta geçmek üzere erkek çocuk sahibi olmayı
çok istiyorlardı. Hanedanın devamına gösterilen önemle birlikte, kendi adının ve neslinin sürdürülme-
sinin öneminin farkında olan hükümdarlarının birden çok cariyesinin olması, bir yönüyle de bununla
ilgiliydi. Nitekim Ahmet’in (I) (1603-1617) yetişkin oğlunun olmaması dolayısıyla yerine kardeşinin
geçmesi, Osmanlı hükümdarları için erkek çocuğa sahip bulunmasının önemini gösteriyordu.

    Aile merkezli monarşinin benimsendiği siyasal bir yapı olan Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk üç yüz
yılı, Osmanlı hükümdarının çocuklarının etrafında gelişen ve sarsıcı sonuçlar doğuran olaylara sahne
olmuştu. Hükümdarların, monarşinin devamı için erkek oğul istemelerine karşın çocuk sayılarındaki
fazlalık, bir paradokstu ve çoğu zaman kimin başa geçeceği konusunda ciddi sorunlara sebep oluyordu.
İstenmeyen durumların ortaya çıkmasına rağmen yine de çözüm, genellikle sonu kanlı savaşlara varan
çatışmada aranıyordu. Başa geçme konusunda yaşanan rekabet, kaçınılmaz olarak kardeşler arasında
kanlı savaşları beraberinde getiriyordu. Etraflarında kümelenerek iktidara sahip olmak isteyen seçkin-
ler ile onları çepeçevre saran çıkarcı grupların varlığı da, hükümdarın oğullarını ister istemez kavganın
tarafı olmaya zorlayan sebepler arasında yer alıyordu. Etrafına toplanan kalabalıkla, birbirlerine hatta
bazen babalarına karşı savaş meydanlarını kana bulayan hükümdarların oğulları, bu yönleriyle hep bir-
er asi olarak görüldüler. Oysa onları buna mecbur bırakan, monarşinin katı kurallarıydı ve şehzadeleri
asi olarak görme eğilimde olanlar bunu hep göz ardı ettiler. Yönetimi ele almaya zorlayan kuralların
varlığı, hükümdarın erkek çocuklarını her zaman buna hazırlıklı olmaya yöneltiyordu.

    * Bu yazı, Burkemagazin’de yayımlanmıştır.
    https://bruckemagazin.at/araftaki-osmanli-sehzadeleri-asi-mi-yoenetici-mi/

                                               20
   15   16   17   18   19   20   21   22   23   24   25