Page 17 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 17

tarih çevresi

Yakup’un hayatına son verilmesindeki gerekçenin, ”Fitne öldürmekten daha zararlıdır” manasına ge-
len Bakara 191 “ve’l fitnetü eşeddü mile’l-katl” ve yine Bakara 217 “ve’l fitnetü ekberu mile’l-katl”
ayetlerine dayandırılması, sonraki yüzyıllarda yaşanan olaylara yapılacak itirazların önünü kesm-
eye yönelik dönemin doktrinerlerinin geliştirdikleri teo-politik bir ön almaydı. Anlaşıldığı kadarıyla
meselenin siyasal yönü, Yakup’tan kaynaklanabilecek huzursuzluğu önlemek adına saltanat varisler-
inin çoğalmasının memleket ve halkın düzenine zarar vermesinin sınanmış olduğuydu. Bu iddianın
ispatı için Yakup’un babasının ölüm haberini aldığı ve ağabeyinin hükümdar seçilmesinden hoşnut
olmayıp, emrindeki askerleri Bayezid’e (I) karşı isyana kışkırtarak suikast girişiminde bulunacağı
yalanına dahi başvurulmuştu.

    Esasında Yakup’un öldürülmesi, o ana kadar kardeşlerin birbirlerine danışıp saygı göstermiş olma-
larına rağmen, Dündar ve Savcı’nın ortadan kaldırılmasının hazin mirasına sarılarak gerçekleştirilen,
iktidar mücadelesinin doğal bir sonucuydu. Kardeşinin boğdurulması karşısında Bayezid’in pişmanlık
duyduğuna dair görüşlerin doğruluğu bir yana, hayata gözlerini yuman Murat’ın (I) saltanat otağının
dar muhitinde yaşananlar, Osmanlılarda kardeş katlini trajik bir gelenek halini büründürecekti.

     Bayezid’in kardeşini öldürülmesine yol açan çekişme, aslında Osmanlı merkezi otoritesi ile ona
muhalif bir muhitin oluşmasını meşrulaştıran yeni bir dönemin başlangıcı da olacaktı. Bundan sonra
artık Gökte tek Tanrı, yerde tek hükümdar olarak formüle edilebilecek bir iktidar anlayışından bahset-
mek mümkündü. Nitekim, Bayezid’in (I) devlet organizasyonu etrafında kenetlenmiş gruplar üzerinde
otorite kurmak için kardeşini öldürmekten kaçınmaması, sonrası için kardeş katlinin kanunlaşarak
resmiyet kazanmasında başat rolü oynayacaktı. Kardeş katli meselesi, belki kısa vadede etkili ve sorun
çözücü bir hamle gibi görünse de, zamanla sadece hanedan içi çekişme değil, aynı zamanda merkezi
otorite ile tebaanın bir kısımının da dahil olduğu, devre dışı kalmış bürokratik sınıf ve rakip devletler-
in desteklediği muhalef hanedan üyelerinden oluşan siyasal muhalefetin meşrulaşmasına da zemin
hazırlamıştı.

     Buna dair ilk izler, bu geleneğin yerleşmesinin baş aktörü olan Bayezid’in (I) ölümünden sonra
yaşanan olaylarda kendini gösterdi. 1402 Ankara Savaşı ve Bayezid’in trajik ölümü, henüz kurulan
Osmanlı Devleti’nin yıkılışı anlamına gelen ve Fetret Devri olarak bilinen sürecin yaşanmasına, son-
rasında kardeşlerin birbirlerini öldürmesine sebep oldu. Savaşta hazır bulunan çocuklarının, alınan
ilk darbeden sonra çatışma bütün şiddetiyle devam ederken babalarını terk etmeleri, Neşri tarafından
Solak Karaca adlı adamının ağzından; “Hay Bâyezit ol güvendüğün oğulların seni böyle görüb beylik
belasına düşüb kaçdılar. Ya ol sancağın beğleri dahi kani? Ne gökçek yoldaşluk itdiler? Akçayı harc
itmeğin kıyamazdun hazineye koyub oğullarım rıskudur dirdin” şeklinde dramatize edilmişti.

    Neşrinin trajik tanımlamasıyla şehzadelerin savaş meydanından kaçmalarında, yanlarında yer alan
ileri gelenlerin etkisi vardı. Ali Paşa, Eyne Bey ve Hasan Ağa’nın, kaçmasını tavsiye ettikleri Süley-
man’ın Edirne’de tahta çıkmasına yardımcı olmalarındaki amaçları, kendi ikballeriydi. Doğu Roma
İmparatoru ile dostluk kurmanın yolunu arayan Süleyman, bir yandan da babasını beyhude çabayla kur-
tarmaya çalışmış, ancak sonuç alamamıştı. Süleyman’ın başını eğlenceye düşkünlüğü yedi. Bu fırsatı
kaçırmayan kardeşi Musa, Süleyman’ı bertaraf etti. İşin ilginci, Süleyman’ın kaçışından sonra sığındığı
köylüler tarafından ona yapılan eziyete, Musa’nın tepki göstermesi ve herkesi evine gönderdikten

                                              17
   12   13   14   15   16   17   18   19   20   21   22