Page 69 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 69
tarih çevresi
İslam dünyasında Abbasi Halifesi Harun Reşid'in(763-809) oğlu Memun (786-833) Bağdat'ta
813 yılında Abbasi halifesi (813-833) olduğunda toplumun matematik, astronomi ve coğrafya bilg-
isine olan gereksinmesini karşılamak için Bağdat'ta Beyt el-Hikme (bilim evi) adlı çeviri akademis-
ini kurdu. Sanat ve bilim çalışmalarını destekleyerek İslamı boş inançlardan arındırmaya çalışmıştır.
Akademide eski Yunan kaynaklarına yöneldiler. Irak’ta yetişen ve göz hakkında ilk eseri yazan tıp
âlimi olan Huneyn Bin İshak (809-873) 856 yılında Akademinin başına getirilmiştir. Emrinde birçok
Hıristiyan, Müslüman ve Yahudi çevirmen çalışıyordu. Bu çevirmenler, felsefeden matematiğe, tıptan
botaniğe kadar Yunan bilgi hazinesinin belli başlı bütün eserlerini Arapçaya çevirdiler. Eski Yunan
mirasını alıp zenginleştiren İslam dünyası, bu birikimini Batı'ya aktardı. Batı, antik Yunan felsefesini
ve kültürünü, Doğu'da Bağdat ve Abbasiler üzerinden, Batı'da da Endülüsler üzerinden öğrendi. Batı,
8. yüzyılda ortaçağda yaşarken İslam dünyası ile ilişkiye girdi. Arapça yapıtlar Latinceye çevrilmeye
başlandı. Böylece antik Yunan uygarlığı, İslam dünyasından Batı'ya aktarıldı ve Rönesans işte bu biri-
kimin bir ürünü olarak ortaya çıktı.
İslam dünyası, yapılan çevirilerle "uygarlığın hafızası" işlevini yüklenmiş, tıpkı antik Yunan'ın,
Mısır ve Mezopotamya'dan edindiklerini koruyup, onları kendi deneyimi ve kuramsal bakışlarıyla
zenginleştirerek İslam dünyasına sunması gibi, İslam dünyası da antik Yunan mirasını alıp onu zengin-
leştirerek Batı'ya sunmuştur. Yalnız bu hafıza görevini görmek bile, İslam dünyasının bilim ve düşünce
tarihinde özgün bir yere sahip olduğunu göstermek için yeterlidir.
4. HÜMANİZMA:
15.yüzyılda İtalya'nın Floransa kentinde kurulan Akademinin önderliğindeki akademisyenlerin Yunan
klasiklerini gün yüzüne çıkarması tüm yaşamda ve özellikle de bilim ve sanatta yeni bir atılımı bera-
berinde getirdi. Hıristiyanlık felsefesi ve ezoterik (yalnızca özel bilgisi olanlar tarafından anlaşılabilen)
öğreti görüşleri kavramlaştırılmaya çalışıldı. Benzer akademiler Venedik, Roma ve Genova'da da ku-
ruldu. Önde gelen temsilcilerinden birisi İtalyan ozan Dante (1265-1321) dir.
İçrek (Ezoterik) öğreti, yepyeni bir dönemin başlamasını sağladı. İnsanoğlunun doğa yasaları
üzerinde düşünmeye koyulması, doğanın ve evrenin gerçeklerini arayıp bulmaya başlaması kadar es-
kidir. Rönesans düşünürlerinin en büyük hedefi, Yunan-Roma uygarlığı ile Hıristiyanlık arasında bir
iletişim, bir ilişki kurmak ve iki uygarlığı aynı potada eriterek yepyeni bir dünya kurmaktı. Bizans'tan
İtalya'ya göç edenlerin beraberinde getirdikleri Yunanca eserler ile İtalya manastırlarındaki Roma es-
erlerinin anlaşılır bir dille İtalyanca'ya çevrilmesi, ulusal bir edebiyat ve tarih anlayışının doğmasına
yol açtı. Aynı dönemde Latince İncil de İtalyanca'ya çevrildi. Eski uygarlıklar ve Hıristiyanlık arasında
bir süreklilik olduğu ispat edilmeye çalışıldı. Bu arada Johannes Gutenberg (1398-1468) tarafından
1438'de matbaanın icat edilmiş olması, kitapların çok daha fazla sayıda basılmasını ve daha çok kişi-
nin bunları okumasını sağladı. Bu durum yazarları yerel dilde yazmaya teşvik etti. Yazarlar Yunanca
ve Latince’den anadillerine döndüler. Böylece yeni düşünceler pek çok ortamda tartışılmaya başlandı
ve bu tartışmalar sonucunda da yeni fikirlerin doğmasına olanak yaratıldı. Toplumdan ziyade birey ön
plana çıktı ve giderek insani değerler, bütün diğer değerlerin üstünde tutulmaya başlandı. Bu çağın
insanı düşünen, kendine dönük, kendini inceleyen, soran, yargılayan ve kendi öz yargılarını özgürce
ortaya koyan insandır. Kendini bütün dogmalardan ve ön yargılardan arındırma yolundadır. Aklını
kullanır, aklı kendisinin kılavuzudur. İçrek doktrinin binlerce yıldan bu yana savunduğu görüşleri
69