Page 54 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 54

tarih çevresi



            diğer alanlarda köklü değişiklikler yapmıştır. Bu  olamaz.”7

            çerçevede, geleneksel Türk devlet idare etme       “Din vardır ve lâzımdır. Din lüzumlu bir
            tarzına   uygun   olan   “lâiklik”   ilkesini  müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân
            benimsemiştir. Bunun sonucunda 5 Şubat 1937    yoktur. Yalnız şurası var ki din, Allah ile kul
            tarihinde, (3115 Sayılı Kanun ile) Anayasamızın  arasındaki bağlılıktır.”8
            ikinci maddesine “Türk Devleti’nin lâik olduğu”    “Türkiye Cumhuriyeti’nde, her reşid dinini
            ifadesi eklenerek bu ilke resmileştirilmiştir. Bu  intihabda (seçmekte) hür olduğu gibi, muayyen
            suretle  lâiklik  ilkesi,  anayasamıza  Türk   (belirli) bir dinin merasimi de serbesttir. Yani,
            İnkılâbı’nın temel taşı olarak girmiş ve Türkiye  ayin  hürriyeti  masundur  (koruma  altındadır).
            Cumhuriyeti Devleti’nin idarî yapısını belirleyen  Tabiatı  ile  ayinler,  asayiş  ve  umumî  adaba
            ana  unsurlar  arasında  yer  almıştır5.  Böylece  mugayir  (aykırı)  olamaz;  siyasî  nümayiş
            devlet  yönetimi  ile  dinî  işler  kanunlarla  (gösteri)  şeklinde  de  yapılamaz.  Mazide  çok
            birbirinden ayrılmıştır. Halkımız da kendi dinî  görülmüş  olan  bu  gibi  hallere,  artık  Türkiye

            inanışlarını  uygulamada  serbest  bırakılmıştır.  Cumhuriyeti asla tahammül edemez.”9
            Fakat  son  yıllarda  olduğu  gibi,  Atatürk       “Din,  bir  vicdan  meselesidir.  Herkes,
            döneminde de kökleri dışarıda bulunan bazı aşırı  vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine
            dinî unsurlar, ateistler veya Marksist Leninistler  saygı  gösteririz.  Düşünüşe  ve  tefekküre
            gibi  yabancı  ideoloji  mensupları,  “lâikliğin  (düşünce ve düşünmeye) muhalif değiliz. Biz
            dinsizlik  olduğu”(!)  imajını  vererek  konuyu  sadece  din  işlerini,  millet  ve  devlet  işleriyle
            istismar  etmeye  çabalamışlardır.  Bu  yüzden  karıştırmamağa çalışıyor, kaste ve fiile dayanan
            Atatürk, çeşitli tarihlerde, farklı yerlerde yaptığı  taassupkâr (tutucu) hareketlerden sakınıyoruz.
            konuşmalarla lâiklik anlayışıyla din konusuna  Mürtecilere asla fırsat vermiyeceğiz.”10
            açıklık getirmeye, yanlış anlamaları gidermeye     “Din ve mezhep herkesin vicdanına kalmış

            ve tahriklere sed çekmeye çalışmıştır. 1923 ile  bir iştir. Hiçbir kimse hiçbir kimseyi, ne bir din,
            1930 yılları arasında din ile lâikliğe dair yaptığı  ne  de  bir  mezhep  kabulüne  icbar  edebilir
            konuşma ve açıklamalardan bazıları şöyledir:   (zorlayabilir).  Din  ve  mezhep  hiçbir  zaman
                “Lâiklik,  yalnız  din  ve  dünya  işlerinin  politika aleti olarak kullanılamaz.”11
            ayrılması  demek  değildir.  Tüm  yurttaşların     Yukarıdaki ifadelerden de görüldüğü gibi
            vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir.”6  Atatürk, lâikliğin bilimsel ve çağdaş tanımını
                “Lâiklik asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte  yaparak konuyu millet ve devlet açısından ele
            dindarlık  ve  büyücülükle  mücadele  kapısını  almıştır. O’nun anlayışına göre lâiklik, din ile
            açtığı için, hakiki dindarlığın gelişmesi imkânını  devlet  işlerinin  birbirinden  ayrılması  ve
            temin etmiştir. Lâikliği dinsizlikle karıştırmak  vatandaşların din, vicdan ve ibadet özgürlüğüne
            isteyenler, terakkinin (gelişmenin) ve canlılığın  sahip olmasıdır. Lâiklik asla dinsizlik değildir.
            düşmanları  ile  gözlerinden  perde  kalkmamış  Tam  tersine  gerçek  dindarlığın  gelişmesine,

            şark kavimlerinin fanatiklerinden başka kimse  bireylerin özgürce din seçebilmesine ve halkın



                                                      51
   49   50   51   52   53   54   55   56   57   58   59