Page 9 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 9

tarih çevresi

geçtiği ilkesi, (Eroğlu, 2019, s. 39-73) kaçınılmaz olarak bütün dikkatin adaylar üzerinde yoğun-
laşmasını zorunlu kılmıştır. Monarşinin değişmez kuralı olarak hanedanlığın devamının erkek çocuk-
lardan geçmesi kuralı, hükümdarı ister istemez birden fazla şehzadeye sahip olmaya itiyordu. Oysa
çocuk sayısındaki fazlalık zamanla kaosa dönüşecekti. Zira hükümdarın çocuklarının tamamı iktidarı
ele almak için harekete geçmeye başlamışlardı. Osmanlıların benimsediği monarşinin kurallarının
kaçınılmaz sonu olan bu durum, Mehmet’in (II) kanunnamesinde yer alan kardeş katli maddesiyle
giderilmeye çalışıldı. Mehmet’in (II) hedefi, başa geçenin, kardeşlerini öldürmelerini kanun haline ge-
tirerek, soruna bir anlamda çözüm bulmaktı. Oysa sonrasında yaşananlar, siyasal çalkantıları önlemek
bir yana aksine daha da şiddetlenmesi gibi karmaşık bir durum doğurdu. Bunun ana sebebi, kanuna
göre tahta çıkanın, diğerlerini öldürmesinin kural haline gelmesiyle hanedan üyelerinin yaşamlarını
sürdürebilmek için iktidarı ele almaktan başka çarelerinin olmamasıydı.

     İster geleneksel haliyle ister kanunlaşmış şekliyle olsun kardeş katli, ortaya çıkabilecek sorunları
önleme çabası gibi görünse de istenilen sonuç hiçbir zaman elde edilemedi. Taht sahibinin, kardeşleri-
ni ve akrabalarını öldürmeleri, taht hakkını kaybedenlerin hayatta kalmaları için başkaldırmalarını zo-
runlu kıldı. Sonrasının tarihsel olayları, sorunun çözüme kavuşturulamadığını ortaya koymuştu. Daha
kanun koyucu Mehmet’in (II) ölümden sonra oğulları Cem ile Bayezit (II) arasındaki çekişme yaklaşık
on beş yıl sürmüş, Bayezit’in (II) hayatının son zamanlarında ve ölümünden sonra oğulları arasındaki
mücadele ise toplum ve devlet hayatı açısından olumsuz sonuçlar doğurmuştu. İlerleyen zamanda
Süleyman’ın (I) son yıllarında oğulları arasındaki iktidar kavgası, hem padişahın ruh sağlığını bozmuş
hem de şehzadelerinden Bayezit’in, çocuklarıyla birlikte İran’a kaçmaları yüzünden devletlerarası bir
sorun haline gelmesine yol açmıştı. Şehzadelerin öldürülmelerinin yarattığı en önemli sonuç, Osman-
lı’da güçlü bir muhalefet geleneğinin doğması oldu.

    Genel haliyle orta çağ monarşilerinde iktidar, temsilciler ve yöneticiler, onların destekçileri ve karşı
çıkanlar olarak üçe ayrılıyordu. İktidarın, ilk ikisi bir araya gelince ortaya çıktığı kabul edilmişti. Bu
bakımdan iktidar, ancak onu kabul edenler için geçerliydi. İktidarın içinde barındırdığı kuvvet, sadece
onu destekleyenler açısından meşru görüldü. Söz edilen birliktelik, baştakine bağlılığı temsil ettiği ve
temel anlaşma olduğu için buna uymayanlara muhalif denmişti.(Lipson, 1973, s. 86-87) Bu kavramsal
çerçeve dikkate alındığında Osmanlılarda da, otoriteyi elinde bulunduran hanedan ve onun başındaki
hükümdara dayalı monarşiyle yönetilen güçlü ve merkezi imparatorlukta, Arapç halefe kökünden bir
isim olan ve sözlük karşılığı, uymama, başka türlü olma, muhaliflik, uygunsuzluk, aykırılı, düşmanlık;
(Şemseddin Sami, 2011, s. 1005, Devellioğlu, 1988, s. 769) bir tutuma, bir görüşe, bir davranışa karşı
olma durumu, aykırılık, karşı görüşte, tutumda olan kimseler topluluğu (Büyük Türkçe Sözlük, 1983,
s. 847) manasına gelen muhalefet ve uymaz, karşıt, zıt, birinin aleyhinde bulunan, muvafakat etmeyen
anlamında kullanılan muhaliflerden (Şemseddin Sami, 2011, s. 1005) söz etmek mümkündü. Aslında
muhalefet; başlangıçtan itibaren siyasi bir kültür olarak insanların geçmişteki deneyimleri, beklentileri
ve duyguları ile birlikte şahsi çıkarlarını da içeriyordu. Bu yüzden erken Osmanlı monarşisinde de, bu
durum otoriteyi temsil eden taht etrafındaki kutuplaşmalar olarak değerlendirilmiş, makam peşinde
koşanlar ile onların etrafında, köşe kapma çabasındaki alt tabakada yer alan kulların, entrika, hizip,
birbirini karalama ve dedikodu şeklinde değerlendirilmişti. (Riedler, 2012, s. 13-21)

                                              9
   4   5   6   7   8   9   10   11   12   13   14