Page 8 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 8
tarih çevresi
Geleneksel ve uhrevi açıdan böylesine kutsal bir kişiliğe bürünen yöneticiye karşı ona tabi olan geniş
halk kitlesine ise katıksız mutlak itaatten başka bir şey kalmıyordu.
Bahsedilen soyut kabullerin yanında bir aşiret olarak başlayarak hanedanlığa dönüşen Osmanlı
monarşisinin oluşumuna dair somut girişimler de önemli rol oynamıştı. Bunlar arasında en önemlile-
rinden biri de, mücadele ettiği devletlerle ve toplumlarla kurulan akrabalık ilişkileriydi. Bu ilişki, aile
üyelerinin yaptıkları siyasal evliliklerle gerçekleştiriliyordu. İzlenen yol zamanla bir devlet stratejisi
halini almıştı. Bu yüzden Osmanlı aile üyeleri, on dördüncü yüzyılda Rumeli’nin güçlü Hristiyan ha-
nedanlarının, on beşinci yüzyılda ise Anadolu’nun bölgesel güçleri olan Türk beylerinin kızlarıyla ev-
leniyorlardı. Özellikle balkanlardaki güçlü Hristiyan hanedanlarla kurulan evlilik bağı, Osmanoğulları
ailesini sağlam ve köklü bir hanedana dönüştüren etkenler arasında üst sıralarda yer almıştı. (Eroğlu,
2016a, s. 111-125)
Osman ile başlayan siyasal düzen, bir aşiret olarak varlık göstermiş, oğlu Orhan zamanındaki
oluşturulan eğitim kurumlarıyla sistemin temelleri atılmış ve nihayet Murat (I) döneminde, profesy-
onel yöneticiler tarafından idare edilen birimlerin oluşturulmasıyla devletleşme sağlanmıştı. (Eroğlu,
2017, s. 15-54) Mehmet’e (II) gelinceye kadar devam eden devlet oluşumu, onun hükümdarlığında
Kıta Avrupa monarşilerini örnek almaya başladı. Mehmet (II) zamanında hazırlanan Teşkilat Kanun-
namesi Özcan, 1980-1981, s. 7-56, Halaçoğlu, 1996, s. 197-202) tam anlamıyla buna hizmet ediyordu.
Aslında kanunname, saray protokol kuralları gibi görünse de, metnin içeriği, Osmanlı siyasal yapısını,
Avrupa’nın mutlak monarşilerine benzer bir imparatorluk haline dönüştürme çabasının izlerini taşıyor-
du. Mehmet’in (II) hedefi, Avrupa monarşilerindeki gibi bir monarka dönüşerek güçlü ve tek hâkim
bir iktidar sahipliği yaratmaktı. Osmanlı hükümdarının amacını doktrin haline getirme görevini, Meh-
met’in (II) ölümünden sonra kaleme aldığı eseriyle, çağdaşı da olan Tursun, üstlendi. Tursun, eseriyle
Osmanlı hükümdarının mutlaklığını meşrulaştırmaya çalıştı. Onun tanımladığı Osmanlı hükümdarına,
halk kendini adamalıydı. Hükümdar, şerefli ve ulu olduğu için herkes ona itaat etmeliydi. (Tursun Bey,
1977, s. 10-34) Tursun’un, hükümdarı, yeryüzünde Tanrı’nın gölgesi olarak tanımlaması, Osmanlılar
için ilk değildi. Mehmet’in (II) babası Murat (II) için Hüdavendigar, Peygamber’in izinden giden,
İslam’ın, Müslümanların ve gazilerin en büyüğü, zeminin ve zamanın sultanı, iktidarın yeni sahibi,
adaletin dağıtıcısı gibi unvan ve sıfatlarının yanında Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi de kullanılmıştı.
(Bakır, 2008, s. 198, 417, 426, 533, 569, 586, 769 ve 784) Fakat Tursun’un yaptığı, otoriteyi tam an-
lamıyla ilahi temele oturtarak iktidar sahibini kutsallaştırmak açısından öncekilerden çok ilerideydi.
Hanedana ve onun başındaki yöneticiye itaati esas alan Osmanlı monarşisinin sürdürülebilirliği,
ataerkil geleneğin izlerini taşıyan haliyle, hükümdarın oğulları üzerinden devam esasına dayanması,
veraset konusundaki tartışmanın burada yoğunlaşmasını beraberinde getirdi. Türk monarşilerindeki
veraset geleneği üzerinde yapılan farklı yorumlar, Osmanlılar için de geçerliydi. Tartışma, tahtın el
değiştirmesi konusunda yasal bir çerçevenin oluşturul(a)mamış olmasında düğümlendi. Bir tarafta
belirli bir kurala bağlı veraset geleneğinin bulunduğunu ileri sürenlerle öte yanda yeni yöneticinin kim
olacağının tesadüflere bağlı olduğunu kabul edenler arasındaki farklılık, hem önceki Türk devletleri
hem de Osmanlılardaki uygulamaya göz atınca daha açık bir hale gelir. Buna göre Osmanlı hüküm-
darlarının ölümünden sonra yerine geçen ardılın, yaşı en büyük oğlu olduğu gerçeği, konuyu biraz da
olsa aydınlatmaya kapı aralar. Osmanlılardaki uygulamada ölen hükümdarın yerine büyük oğullarının
8