Page 38 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 38

tarih çevresi

hemen hemen yukarıda saydığım aileler yaşıyordu. Meskenler, bizimki hariç151, altı
ahır üstü ev bir katlı ahşap yapılardı. Aile reisleri kısmen dedem fakat çoğunlukla ba-
bam nesliydi. Her ailenin sekiz on çocuğu vardı. Çocuk sayısı ile övünülürdü. Çünkü
aile ekonomisinin en önemli asıl işgücünü teşkil ediyordu bu çocuklar…

         Hoşkadem’in bağlı olduğu on üç kilometre uzaklıktaki Aybastı Nahiyesine
(1959’dan sonra Kaza) sadece kamyonlar gelebiliyordu. Karşı köy Eceli’den geçen
Fatsa-Aybastı yolu, altmışlı yıllarda açılacak ve sadece iki cip ile yolcu nakliyatı sağ-
lanacaktı. 1964 yılında, karlı ve soğuk bir şubat gecesinde, Fatsa’dan –o zaman adı
Çatak olan- Çatalpınar’a kadar bir kamyon ile gelmiştik. Orada yatacak yer ve araç
bulamadığımız için birkaç yolcu Hoşkadem’e kadar sulu karla kaplı yirmi beş kilomet-
relik yolu gece yarısı birlikte yürüdüğümüzü hatırlıyorum. Bizim çocukluğumuzda
köyde okul da yoktu cami de… Köylü tarımla geçinirdi. Bugünkü fındık bahçeleri
yoktu. Çoğunlukla mısır ekilirdi. Belli bir miktar buğday, arpa ve yulaf ekenler de
olurdu. Elde edilen tahıl, komşu köylerde bulunan su değirmenlerinde öğütülürdü152.
Evlerin ahşana denilen odasında yer alan ocakta, sacayağı üzerine konulan sacda ge-
nelde mısır, ara sırada buğday ekmeği pişirilirdi. Dışarıdan ekmek alınmazdı. Çünkü
yakında fırın yoktu. Ailelerin genelde bir çift öküzü ve birkaç ineği vardı. Sınırlı sayıda
koyun ve keçi yetiştirenler de olurdu. Tarım kara sapanla yapılırdı. Her ailenin köpeği,
kedisi ve tavukları vardı. Dolayısıyla her aile et, süt, tere yağ, yoğurt, peynir ve yumurta
ihtiyacını kendi üretimi ile karşılardı. Tarla veya bostanlarda, fasulye, nohut, merci-
mek, kabak, karalahana, pazı, pırasa, soğan, patates, turp, maydanoz, bezelye, domates,
salatalık ve benzeri sebzeler yetiştirilirdi. Mevsiminde bol meyve de olurdu: elma, ar-
mut, erik, kiraz, dut, vişne, ceviz, kızılcık, vs…

         Belirli aralıklarla mısır çapalama, ikileme, biçme ve derme işleri aileler ara-
sında yardımlaşmayla, imece usulüyle yapılırdı. Hasat zamanı önce mısırlar biçilir,
deste bağlanır, bu desteler küme küme cuul yapılarak kurumaya bırakılırdı. Bir zaman
sonra bunlar serendinin yakınında bir alana toplanır, darı derme denilen koçanları sap-
larından ayırma işlemi orada yapılırdı. Koçanlar serendiye ambarlara taşınırdı. Gerek-
tiğinde bunlar dövülür, taneler koçandan ayrılır, evdeki el değirmeninde çekilerek çor-
balık yarma yapılır veya yukarıda bahsedildiği gibi su değirmenlerinde ekmek için un
elde edilirdi. Karay ve Zıngıro denilen yerde iki su değirmeni vardı.

         Buğday, arpa veya yulaf yine imece yöntemiyle biçildikten sonra harman yü-
züne taşınır ve harman alınırdı. Harman alma, harman yüzüne saçılan başaklı sapların
üzerinde öküzlerle veya atla döven dolaştırılarak, buğday tanelerinin başaklarından ay-
rılması ve dövenin altındaki keskin çakmak taşlarıyla sapların parçalara ayrılarak sa-
man haline getirilmesi demekti. Bir kişi dövenin üzerinde ayakta durur, ucu elinde bu-
lunan yularlarla hayvanları yönlendirerek dolaştırır, bir veya iki yardımcı da durmak-
sızın sapları karıştırırdı. Temmuz veya ağustos ayının yakıcı sıcağı altında gün boyu
harman alanında çalışmak kolay değildi. Bugün insanların deniz sahillerinde plajlarda
bronzlaşması, benim çocukluğumda bizim köyde harman alanlarında gerçekleşirdi!

  151 Hem dedemin hem de babamın evleri iki katlı yapılardı, halen ayaktadırlar. Ahırları serendinin al-
tındadır.

  152 Su değirmenleri hakkında bkz. Demir 1997: 28-46.

                                         3735
   33   34   35   36   37   38   39   40   41   42   43