Page 68 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 68

tarih çevresi

ortamda dünyaya gelmişti. Bu çocuğun ailesi yaşı geldiği zaman onu okutmak
isterse ne yapacaktı? Tarihe devletin başkentinden değil de yerelden baktığımız
zaman bu sorunun cevabını araştırmamız gerekiyor.

       Osmanlı Devleti, İslam Medeniyetinin vârisi olarak, ona önemli ölçüde
katkılarda bulunmak suretiyle hayatını idame ettiriyordu. Dünyada büyük
değişimler olduğunun ancak 18. Yüzyıldan itibaren farkına varabilmişti
nihayet. Maarif, bilim ve ekonomi alanında Batı çok daha güçlü hale gelmişti.
Öyleyse kendisi de yenilikler yapmalıydı. Eğitim öğretim önde gelen
konulardandı. Bu farkındalık sayesinde, Türkiye’nin çağdaşlaşma serüveni
bağlamında Batı’dan esinlenen modern eğitim öğretim kurumlarının kurulması
ve gelişmesi konusunda büyük çabalar gösterilmiş ve gösteriliyordu2. 1824’te
ilköğretimde iyileştirme çalışmaları arayışları sürdürülüyordu. Sıbyan
mekteplerinin düzeltilmesi çalışmaları yanında yeni yöntemlerle eğitim yapan
iptidaî mektepleri/ilkokullar açılıyordu ama aslında bunların öbürlerinden pek
farkı yoktu. 1857’de Maarif Nezareti’nin kuruluşundan sonra hazırlanan yeni
nizamnamelere göre İstanbul’da 1872‘de bir numune iptidaî/örnek ilkokul
kuruldu. Bunların sayısı 1876’da İstanbul’da ancak üçe yükselebildi. Bu tarihte
bütün İmparatorluktaki iptidaî mekteplerinin sayısı ise iki yüzü geçmiyordu.
Bu tarihten sonra yeni usul öğretim yapan bu mektepler giderek yaygınlaşmaya
başladıysa da bunların oranı eski usul öğretim yapan sıbyan mekteplerine göre
çok düşüktü.
Mustafa Asım’ın yaşadığı bölgenin bağlı olduğu ve dört sancaktan müteşekkil
olan oldukça geniş Trabzon vilayetinde, 1879 yılında, iki yüz elli sekiz medrese
ile iki bin otuz mektep vardı. Bu mekteplerden iki yüz on dokuzu Hristiyanlara,
bin sekiz yüz on biri ise Müslümanlara aitti (TVS-1879-11: 255-261)3.
Yeni açılmakta olan iptidai mekteplerden önce taşrada yayılmaya başlayan
dönemin modern okullarından rüşdiyelere gelince, 1876’da, bunların toplam
sayısı İstanbul’da otuz üç, İmparatorluğun geri kalan kısımlarında ise sadece
üç yüz yetmiş dokuz idi. Trabzon vilayetinde yedi rüşdiye vardı (Kodaman
1980: 152-153). 1879’a kadar Trabzon vilayetinde rüşdiyelerin sayısı ancak on
dörde çıkabilmişti.4 Bunların sekizinde dörder muallim, dördünde ikişer,
ikisinde ise birer muallim görev yapıyordu. Muallimlerden bir kısmı zaten
medrese çıkışlı müderrislerdi (TVS-1879-11: 221-223).

       Mustafa Asım’ın köyünün bağlı olduğu Aybastı Nahiyesinde 1879’da
rüşdiye yoktu. Burada yirmi sekiz İslam mektebi, beş tane de medrese
bulunuyordu (TVS-1879-11: 251). 1834 Nüfus Defteri’ne göre, bunların ikisi

          2 Bu konularda çok araştırma yapıldı. Bkz. Koçer 1970, Kodaman 1980,
Tekeli – İlkin 1993.

          3 On yıl önce 1286/1869 yılında, Trabzon vilayetinde toplam 686 medrese,
325 müderris vardı (TVS-1869-I: 70-78; Köksal 2016: 738). Medrese sayısı müderris
sayısının iki katından fazla gözüküyor. Bina olduğu halde demek ki hoca yoktu. 1881
yılı Salnamesine göre okul sayıları azalmıştır. Hristiyan mektebi 158’e, İslam mektebi
798’e, medrese sayısı ise 72’ye inmiştir (TVS-1881-12: 283-297). Herhalde
nizamnamelere uygun olmayan ya da ayakta kalacak maddi imkân ve öğretim elemanı
bulamayan okullar kapatılmış olmalıdır. Ancak 1305/1888 tarihli salnameye göre
medreselerin sayısı yine artmış 190’a ulaşmıştır (TVS-1305-13: 124-131).

          4 Bu rüşdiyeler Trabzon, Rize, Giresun, Samsun, Çarşamba, Ünye, Niksar,
Ordu, Akköy, Bafra, Hopa, Tirebolu ve Kelkit’te idi.

                                713
   63   64   65   66   67   68   69   70   71   72   73