Page 30 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 30

tarih çevresi

“kadınların düşünce dünyalarında, ruhlarında, yapılarında oluşan değişikliklerin görülebildiği;
kendilerini rahatça ifade edebildiği, hatta birçok şehirde yabancı-Avrupalı kadınlarla ilişki kurabildiği”
bir dönemdi. Bu hususta Mehmed Ali Paşa’nın yaptıklarını da ihmal etmeyen baron, Mehmed Ali
Paşa’nın Mısır’da 1832 yılında açtığı ebelik okuluna değinir ve bu okulda eğitim-öğretimin Avrupalı
öğretmenlerce yapıldığı bilgisini verir. Mısır’da hızla hayata geçirilen yeniliklere, Mehmed Ali Paşa
tarafından kadınların fabrikalara işçi olarak alınması ve erkeklerle el birliği ile çalışmalarından da söz
eden baron, Sultan Mahmud’un ciddi anlamda yenilikçi bir ruha sahip olmasına rağmen böylesine
köklü bir değişimi gerçekleştirmekten çekindiğini belirtmektedir.42

      Yukarıda Sultan Mahmud’un reformun lideri olarak öncelikle kendi yaşamındaki değişimlere
dikkat çeken baron, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından önce Sultan Mahmud’un klasik bir Osmanlı
padişahı görüntüsüne sahipken ocağın kaldırılmasını takip eden reform döneminde öncelikle Top-
kapı Sarayını terk ederek yenileşme isteğini gösterir biçimde Dolmabahçe’deki yeni sarayında daha
mütevazı ve yeni bir yaşam şeklini tercih ettiğini ifade eder. Bu yeni sarayda şüphesiz Avrupalıları
fazlası ile mutlu eden yeni teşrifat kurallarının kabul edilmesiydi. Topkapı Sarayı’ndaki Hristiyan
krallara yönelik büyüklük gösterisi olan pek çok teşrifat kuralının aksine yeni sarayda eşitlik ilkes-
ine dayalı, karşılıklı müzakerelerin mümkün olduğunu, Sultan Mahmud’un bu yeni sarayda Fransız
saraylarında görülen sistemi hemen hemen benimsediğini ifade eder. Burada elçiliklere yönelik olarak
uygulanan kabul kurallarının temsilcisi oldukları ülkenin ve hükümdarların onuruna uygun bir şekilde
olduğunu belirtir. Hatta teşrifattaki bu değişikliklerin Osmanlı Devleti’nin yabancı devletler ile olan
ilişkilerinde yeni bir devir açacak nitelikte olduğunu ifade etmektedir.43 Osmanlı ülkesinde basının
gelişimine de değinen baron, Sultan Mahmud’un basını halkı reformlara ve görevlerine ikna etmenin
bir aracı olarak gördüğünü; bu bağlamda üç gazetenin peşi sıra yayınlanmaya başladığını, bunların
birinin İzmir’de 1826’dan beri Fransızca44, , diğer ikisinin de biri Fransızca (Moniteur Ottoman) ve
Türkçe (Takvim-i Vekayi) olmak üzere 1831’de itibaren çıkarılmaya başladıklarını yazar. Ki bunların
üçü de farklı özellikler gösteren yayınlardır. Ne var ki bunları Avrupa’daki gazeteler ile mukayese
eden baron bu gazetelerin Osmanlı ülkesini inceleyecek olan Avrupalılar için herhangi bir fayda sağla-
mayacağını, gazetelerden derlediği bazı haberler üzerinden incelemeye çalışmaktadır. Esad Efendi’nin
idaresinde çıkan Takvim-i Vekayi’nin oldukça muhafazakâr bir karakter taşıdığını ifade eden baron
gazetenin özellikle Sultan Mahmud’un reformlarının sözcüsü olduğunu, bilhassa yeniçerilere karşı
olan nefretin Tırnova’daki “Hortlak Hikâyesi” ile dile getirildiğini belirtmekte ve ilgili haberi ter-
cüme ederek raporuna ilave etme gereği duymaktadır. Burada Fransız diplomat Osmanlı ülkesinde
basının henüz felsefi veya siyasi meselenin tartışma alanı olmadığını, hatta Türkiye’de basının Fran-
sa’da olduğu gibi önemli olmadığını ifade eder. Baron bu gazetede yabacı siyaseti ile ilgili haberlerin
yasaklandığını ifade ederek bu konuda Türklerin bizzat dile getirdikleri duyarsızlığı şaşkınlıkla dile
getirmektedir. Baron Fransa’da ve Türkiye’de gazete çıkarmanın farklı şeyler olduğunu, Türkiye’deki
gazetenin sadece sultanın tebaası için yapmış olduğu reformları haber veren bir yayın organı olduğunu
ifade eder. Yine de gazetenin baskı adetleri açısından (Takvim-i Vekayi 5.000; Le Moniteur Ottoman
3.000 ve La Gazette Symerne 300) değerlendirdiğinde bu sayıların o dönemin Türkiye’si açısından
kayda değer bir rakam olduğunu ifade eder. Gazetelerin dışında süreli yayın işinin de hükümetin teke-
linde olduğunu ifade eden baron henüz hükümetin bunun kamuyu oluşturmada derece etkin olduğunun
farkında olmadığını belirtmektedir. 1727’den beri Osmanlıların matbaa ile iştigal ettiklerini; ancak
Türkiye’de matbaacılığın halen daha kayda değer bir gelişme göstermekten uzak olduğunu belirtmiştir.

                                               30
   25   26   27   28   29   30   31   32   33   34   35