Page 99 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 99

tarih çevresi

	 Elbette değildi. Ancak, örneğin şu kavrama dikkat edelim. “Müselles-i mütesaviyul adla”…
Bu ve bu gibi kavramlarla oluşturulan ve bunlarla öğrencilere geometri, matematik ve diğer pozitif
bilimleri anlatan ders programlarındaki eğitimden, ana kucağından buyana Türkçe konuşan, Türkçe
anlayan ve algılayan Türk çocuklarının bu kavramlarla bir şey anlaması olanaksızdı.

	 Üçgen yerine müselles, alan yerine satıh; çizgi yerine hat ve daha birçok karmaşık Arapça
sözcükler ve kavramlar beyinlerde tam bir anarşi yaratıyordu. Dildeki bu karmaşa, Türk çocuklarının
pozitif bilimlerde yol almasını engelleyen en önemli etkenlerden birisi oldu. Kafada ve beyinde can-
lanamayan bir geometrik biçimden hareket ederek, kuşkusuz bu ve buna benzer bilimlerde yol al-
mak olanaklı bulunmuyordu. Cumhuriyet dönemi öncesinde, kimi matematik ve geometri kitapları
yazılmıştı. Ancak bunları, ana kucağında Türkçe öğrenmiş olan ve başka bir dil bilmesi olanaksız olan
Türk çocuklarının öğrenebilmesi zordu. Müselles, murabba, hatt-ı mübas gibi anlaşılmaz kavramlarla
bu kitaplar yazılıyordu.. “Müsellesin sathı yatalay, dikeley zarbının müsavatına müsavidir” deyimi
zihinlerde neredeyse hiçbir çağrışım yapmıyordu. “Üçgenin alanı, tabanı ile yüksekliğinin çarpımı-
na eşittir”, demek olan bu deyim, Türk çocuklarının zihinlerine hiçbir şekilde yerleşmiyordu. Kimi
örneklerler verelim: Bölen yerine “maksumunaleyh”, bölme yerine “taksim”, bölüm yerine “haric-i
kısmet”, bölünebilme yerine “kabiliyet-i taksim”, çarpı yerine “zarb”, çarpan yerine “mazrup”, çarpa-
na ayrılma yerine “mazrubata tefrik” kullanılıyordu. Ve daha başkaları: Çember yerine “muhit-i daire”,
çıkarma yerine “tarh”, dikey yerine “amudi”, limit yerine “gaye”, ondalık yerine “aşar’i”, sadeleştirme
yerine “ihtisar”, pay yerine “suret”, payda yerine “mahrec”, teğet yerine “hatt-ı mübas” gibi kavramlar
kullanılıyordu.

	 Bu nedenle de toplum, temel pozitif bilimlerde geri kalmıştı. Bu alanlarda, dil farklılığının
yarattığı algılama zorluğu nedeniyle, bilimsel sıçrama yapılamıyordu. Bu durumda yapılacak en
önemli şey, Türkçeyi bir bilim dili haline getirmekti 36.

	 Atatürk oturdu, 1936 yılı sonbaharından itibaren bir Geometri kitabı yazmaya başladı ve
bunu 1937 yılında yayınladı. Böylece, Türkçenin kurallarına uygun, anlaşılır kavramlarla bir geometri
kitabı yazmış, Türkçenin bir bilim dili olabileceğini ispatlamaya çalışmıştır. O bununla kalmadı. 13
Kasım 1937 günü Sivas’a gitti. Sivas Kongresi’nin yapıldığı binada bir geometri/ hendese dersine
girdi. Bu derste öğrencilerle konuşarak, onlara bazı sorular yöneltti. Derste güçlükle, eski kavramlar-
la geometri dersi anlatılmaya çalışılıyordu. Konu pisagor kuramıydı. Ders sırasında, eski terimlerle
matematik öğreniminin ve öğretiminin zorluğunu bir kez daha saptamış; ardından da bu anlaşılmaz
terimlerle bilgi verilemeyeceğini ve derslerin Türkçe terimlerle anlatılması gerektiğini söylemiş; kara
tahta başına geçmiş ve kendi buluşu olan terimlerle ve çizimlerle pisagor kuramını anlatmıştır.

	 Böylece O, bu Türkçeleştirilmiş kavramlarla bir geometri kitabının yazılabileceğini gös-
termeye çalıştı. Bugün Türkiye’deki okullarda, milyonlarca Türk çocuğu ve genci sabah akşam,
Atatürk’ün Türkçeye kazandırdığı kavramlarla, çoğu kez bu kavramları Türkçeleştiren kişinin Atatürk
olduğunu bilmeden pozitif bilimleri öğreniyor. Milyonları kapsayan kuşaklar, bu kavramlarla eğitim-
den geçirildi; kuşakların yerini yeni kuşaklar aldı. Kuşaklar değişti; ancak bu sözcükler hep kaldı.

   36 Pek çok yazar tarafından konuya vurgu yapılan önemli bir çalışma için bkz. Bilim Kültür ve Öğretim Dili Olarak
   Türkçe, TTK yay., Ankara, 2001.

                                               98
   94   95   96   97   98   99   100   101   102   103