Page 20 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 20
tarih çevresi
Laiklik… Düşüncemiz, anlayışımız uygar olacaktır. Şunun
bunun sözüne önem vermeyeceğiz. Uygar
“Acılar gördük. Bunun nedeni, dünyanın
olacağız. Bununla övüneceğiz. Bütün Türk ve
durumunu anlayamadığımızdır” Millet
İslam dünyasına bakınız. (…) Bizim de şimdiye
kavramının yanı sıra, Laiklik kavramı da
dönemin resmi metinlerinde tanımlanmıştır: değin geri kalmamız ve sonunda son yıkım
çamurunda batışımız bundandı. Beş altı yıl
1938 tarihli On Beşinci Yıl Kitabı’nda şu tanıma
yer verilmektedir: “Türkiye Cumhuriyeti, içinde kendimizi kurtarmışsak, bu
dinlerden ve dinlerin koyduğu naslardan değil anlayışımızdaki değişikliktendir. Artık
hayatın kendinden ve onun müsbet icap ve duramayız; ne olursa olsun ileriye gideceğiz.
ihtiyaçlarından mülhem olarak işleyen bir devlet Geriye hiç gidemeyiz. Çünkü ileri gitmek
mekanizmasıdır. Devlet ve dünya işlerinde dinin zorundayız. Ulus açıkça bilmelidir; uygarlık öyle
hiçbir tesiri yoktur. İşte bu prensibe laiklik güçlü bir ateştir ki ona aldırmaz olanları yakar
derler”. ve yok eder.
Laiklik konusu günümüzde olduğu gibi, İçinde bulunduğumuz uygarlık ailesinde
1930’lar Türkiye’sinde de önemli bir yer teşkil yaraştığımız yeri bulacak ve onu koruyacak,
ediyordu. 1933 yılında Bursa’da meydana gelen yükselteceğiz. Gönenç, mutluluk ve insanlık
bazı olaylar üzerine Adalet eski Bakanı Mahmut bundadır”.
Esat Bey (Bozkurt) ilginç bir öneride
200 yıllık modernleşme tarihimizin en
bulunmaktadır: “Bence bugün dahi halli lazım
köklü ve en radikal değişimlerinin yaşandığı
gelen bir cihet vardır. Diyanet işlerinin yavaş
dönem, Tekeli-İlkin’in “Köktenci Modernite
yavaş devlet bütçesinden ayrılması, yalnız
Projesi” dediği 1923–1950 yılları arasıdır. Bu
devletin yüksek nezareti altında, fakat hususi
dönem, tek parti yönetiminin egemen olduğu ve
varidatla, mesela Kanunu Medeniye uygun
Atatürk’ün liderliğinde (1938’e kadar) Türk
tesisatla idare edilmesi icap eder. Vaizlerin
Devrimi’nin gerçekleştiği dönemdir. Söz konusu
büyük şehir imamlarının Darülfünun ilahiyat
dönemde; geleneksel toplumun kurumlarının
şubesi mezunları olması ve lisan bilir kimseler
yerini modern toplumun kurumları almaya
arasından seçilmesi lazımdır. Küçük şehir
başlamıştır. Gelenekselliği sembolize eden tarım
imamlarının ise mevkileri ile mütenasip bir tahsil
ekonomisinin, dinsel-monarşik devlet yapısının,
görmeleri Layikliği anlamaları çok faidelidir”.
dinsel cemaatlere dayalı toplum yapısının ve
Geç bir modernleşme ve laik bir ulus inşa kırsal toplum yapısının yerini sanayileşme, ulus-
etme hareketi olarak da tanımlanabilecek olan devlet, aydınlanma, bireyselleşme, kentleşme,
Türk Devrimi’nin dünyevileşme ve uygarlık kurumsallaşma gibi modernleşme kavramları ve
bağlamındaki bakış açısını Atatürk, 1925’te olguları almaya başlamıştır.
Kastamonu’da yaptığı konuşmada şöyle ifade
ediyordu: “Acılar gördük. Bunun nedeni,
dünyanın durumunu anlayamadığımızdır.
18