Page 79 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 79
tarih çevresi
Gerçekten toplumun özgürlük idealine güçlü bir katkı sunmak için sanat yapanlar, yani halkçı
anlayıştan uzak duran sanatçılar, sanatın ideolojik ve felsefi referansından -kendini ne kadar in-
andırmışsa- toplumu dönüştürecek sanatsal üretimi o oranda açığa çıkarabilirler. Toplumsal duyarlılık
ve algılamadan kopuk, toplum için bir anlam ifade etmeyen, toplumsal bellekte hiçbir iz bırakmayan,
toplumun özgürlük idealini sağlayacak ürün yoksa oradaki sanatçı, sanatı sadece şekilsel olarak al-
gılamıştır. Sonuç olarak; bir sorun hakkında bilgi sahibi olmamak, onu görmeyerek yok saymak an-
lamına gelmemelidir. Çünkü sorunların nedenleri, anlamları bilinmeden toplumların bilinçlenmesi ve
sorunların çözümü sağlanamaz. Toplumların bilinçlendirilmesi ve sorunlara karşı kamuoyu oluşturul-
masında belgesel fotoğrafın ve fotoğrafçılarının etkisi tartışılmaz. Hümanist duyarlılık, eleştirel bakış
açısı ile tanıklık yapan belgesel fotoğrafçılar, görsel kanıtlarla her türlü insani sorunları gündeme taşı-
maktadırlar.
Bir toplumu ruhsal ve düşünsel anlamda başarıya ulaştıracak temel olgunun toplumsal yaşam içinde
sanat olduğu unutulmamalıdır. Ayrıca şu gerçek te unutulmamalıdır; doğru tanımlanan bir sanat ve
sanatçı toplumun geçmiş ve geleceği arasında tarihsel özgürlük belleği anlamına gelir.
Bilgi Toplumuna sahip ülkelerin diğer toplumlar üzerindeki etkileri:
Bilgi, bireyin öncelikle dış dünyasındaki nesnelere ve ardından da iç dünyasındaki süreçlerle ilgili
izlenimleri olarak tarih boyunca niteliksel değişiklik geçirmektedir. Bilimsel düşünceyi özümsemiş ve
bunu bir yaşam biçimi olarak kabul etmiş olan toplumlar; üretimde, ticarette, hizmetlerin kalitesinde
ve kişilerin refah düzeylerinin yükseltilmesinde önemli ilerlemeler sağlamışlardır.
Gelişmiş ülkelerden geri kalmış ya da gelişmekte olan ülkelere yapılan her türlü teknoloji aktarımı ile
birlikte kültür ya da bilgi aktarımı da gerçekleştirilmektedir. Ancak, gelişmiş ülkelerdeki bilimsel bu-
luşlar ve onların teknolojik uygulamaları aracılığıyla, ürünler olarak toplumlarına yansıması arasında,
üreten-tüketen dengesi kurulmaktadır. Bu nedenle, gelişmiş ülkelerde bilimsel-teknolojik ilerleme ile
toplumsal-kültürel gelişmişlik düzeyleri arasında çarpıcı farklılıklar oluşmazken, bu teknolojileri ithal
eden ülkelerde teknolojik ürünler toplumdan ayrı ve üst bir konuma yerleştirilmektedir. Sonuçta, bu
özellikleri taşıyan ülkelerde toplumsal gelişmeyle teknolojik uygulamalar arasındaki kopukluk gider-
ilememektedir. Başta ABD ve Kanada olmak üzere, Japonya ve Avrupa ülkelerinde oluşturulan bilgi
ağları ile tek yanlı bilgi akışı sonucunda, yayılmacı bir kültür emperyalizmi tehlikesi giderek artmak-
tadır. Bilginin yayılmasını sağlayan iletişim araçlarıyla, yanıltma ve aldatmanın da etkin bir biçimde
kullanılabileceği unutulmamalıdır. Ulusal değerler, ölçütler, tutumlar, vb. ortak normlar, anılan bilgi
kaynaklarının etkisi altında aşınmaya başlamaktadır. Özenti, tüketim, taklit gibi eğilimlerde tırmanma
başlamakta, böylece yeni yeni ticari yayılmacılık anlayışları hızla hedeflerine ulaşmaktadır. Yazımızda
ünlü Fransız deneme yazarı Michel de Montaigne (1533-1592)’den bir özdeyişini paylaşacağım:.
“İNSANLAR BAŞAKLARA BENZER, İÇLERİ DOLDUKÇA BAŞLARI ÖNE EĞİLİR”. YİNE
UNUTULMAMALI Kİ, EN BÜYÜK HAZİNE YETİŞMİŞ İNSAN GÜCÜDÜR.
Yazımı Stewart’ın görüşüyle tamamlayacağım. Thomas A. Stewart (1948-)’ın 1997 de yayınlanan “
Intellectual Capital (entelektüel sermaye)” adlı kitabında ifade ettiği gibi “İçinde yaşadığımız
79