Page 78 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 78
tarih çevresi
Bilgi toplumunun en önemli öğesi, sermayeden daha da önemli öğe olarak yetişmiş insan varlığıdır.
Yetişmiş insan varlığı da, yalnız öğretilmiş, elinde diplomaları olan dil bilen değil, aynı zamanda
çok boyutlu, bütünsel bakabilen ve düşünebilen, özgüvenli, bağımsız düşünebilen, yaratıcı, evrensel
değer yargılarına sahip ve düşündüğünü doğru ifade edebilen kişilerin yetiştirilmesi demektir.
Bilgi toplumu: Bilgiden değer üreten, öğrenen insanlardan oluşan açık bir toplumdur, ve serveti de
bilgidir. Bilimsel gelişme sürecinde her yeni bilgi, yeni bir bilginin üretilmesinde aracı olarak, bilgi
üretim sürecinin hızla artmasına neden olduğu unutulmamalıdır. Bilgisayarlar bilginin yaygın olarak
depolanmasını ve işlenmesini, İnternet ise bilgiye ulaşılmasını, bilginin iletilmesini ve paylaşıl-
masını, alınıp satılmasını kolaylaştırmıştır. Artık bilgi; üretilen, alınıp satılan, kullanılan, tüketilen en
önemli bir değer haline gelmiştir.
Bilinç nedir? Bilinç, genel olarak, “insanın nesnel dünyayı ve kendi kişisel varlığını anlamasına etkin
biçimde katılan zihinsel süreçlerin toplamı olarak tanımlanır. Bir başka deyişle bilinç, kişinin etrafın-
da olan bitenleri fark etmesini sağlayan, gerçekliğin farkına varma yetisi olarak görülebilir. Bilinç
hem bireysel, hem de toplumsal dünyanın gerçeğini bilme, onu hissetme, katılma ve onu değiştir-
menin aracıdır. Bu yönüyle bilinç, yalnızca insana özgü bir gerçektir. Bireyin hem kendisinin hem de
dış dünyanın bütünsel bilgisine ulaşmasını sağladığından bilincin bireysel ve toplumsal olmak üzere
iki temel boyutu bulunmaktadır.
Toplumsal bilinç "toplum yaşamındaki görüşleri, kavramları, düşünceleri, siyasa, sanat, töre vb.
kurumları oluşturan bilinç biçimlerinin tümü" dür (Ozankaya, l984). Toplumun ortak algısı ve du-
yarlılık biçimi olarak toplumsal bilincin bireylerin gündelik yaşamında ve onların ortaya koyduğu
kurumsal örgütlenmelerde yansımasını bulduğu söylenebilir. Kuşkusuz kurumsal yapılar ve toplum-
sal yaşam biçimlerini üreten ve işlevselliğini belirleyen büyük ölçüde toplumdaki egemen ortak
yargılardır.
Toplumsal (ortak) bilinç; “belirli bir toplumun ortak mirasından kaynaklanan davranış, düşünme,
duyma biçimlerinin bir sonucudur”. Bu biçimler, söz konusu toplumun çoğunluğu tarafından kabul
edilmiş ve uygulanmış olmalıdır. Ortak bilinç kişinin dışındadır, ondan önce vardır, onu aşar ve
ondan sonra yaşamına devam eder. Bilgi çağında ciddi şekilde donanımlı olmak gerekir. Gerçeğe
bağlı kalarak sorunların nedenlerini ve anlamlarını bilen bir belgesel fotoğraf sanatçısının sunduğu
kalıcı görsel kanıtlarla toplumsal bilinç oluşumundaki katkısı yadsınamaz. Sanatın toplumsal bir olgu
ve toplumsal bilincin bir ögesi olduğu söylenebilir. Çağının sorunlarına tanıklık etmenin yanında bu
sorunları yansıtmak, belgelemek, toplumları bu sorunlardan haberdar ederek çözüm yollarını aramak,
savaş, açlık ve yoksulluk karşıtı olmak, insanların ezilmişliğinin ve yaşam koşullarının dikkate alın-
masına çalışmak için toplumsal bir bilinç oluşturmak, belgeselleştirmek sanatçıların ödevlerindendir.
Bu anlamda belgesel fotoğraf sanatını, çağdaş sorunlara ilişkin duygu ve düşüncelerin aktarıldığı bir
araç olarak nitelendirebiliriz. Sanat, diğer dalların tamamlayıcısı değildir. Kendi adına bir varlıktır.
Kendi dili, kendi tekniği, konusu ve benliği ile başlı başına bir alandır. Sanatsal gelişmenin toplumsal
olarak belirlenişin kendine özgü diğer bir yanı, sanatın kendi yapısıyla, sanatsal yaratının ve sanat
algısının özellikleriyle belirlenir. Bu durum, sanatçının, tarihle iç içe olan gerçek yaşamında toplum-
sal bilinçteki değişimlerden ne kadar, nasıl etkilendiğine ve ne tip bir dünya tablosu geliştirdiğine
bağlıdır. Sanatın kendi çerçevesinin dışına çıkıp ta, sanatsal yaratım ile sanat algısı süreçleri
78