Page 93 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 93
tarih çevresi
İbn Hazm’ın ilimler tasnifi, öncekilerin tasniflerinden birçok yönden farklılıklar arzetmektedir. Bu
farklılıklar özellikle ilimlerin amaçları ve sonuçlarına yöneliktir. Mesela Fârâbî, daha çok ilim öğrenmek
isteyene bir liste sunmakta ve burada sadece ilimlerin konusu hakkında birtakım bilgiler vermektedir. İbn Sina,
ilimleri, ilkeleri, konuları ve problemleri açısından birbirinden ayırmakta ve her bir ilmin, varlığın bir yönünü
incelediğini belirtmektedir. İki düşünüre göre de, her ilim sadece kendi varlık alanının bilgisini olduğu şekliyle
ortaya koymayı amaçlamaktadır. İlimler arası ilişkiler, çeşitli varlık alanlarının birbirleriyle olan ilişkileri ile
orantılıdır. Fârâbî ve İbn Sina’ya göre bir ilmin değeri, bir başka ilmin anlaşılmasına sağladığı katkıya göre
ölçülmemelidir. Hiç şüphesiz ilimler arasında biri diğerinden üstün bir ilim söz konusu olabilir ancak, hiçbir
zaman bir ilmin varlık sebebi bir diğer ilmin anlaşılması amacına yönelik olarak düşünülmemiştir.
İbn Hazm ise, ilimleri amaçları ve sonuçlarını dikkate alarak tasnif etmiştir. Bir ilmin içeriği, dinî bir
konunun aydınlatılmasına katkıda bulunacaksa veya dinî ilimlerin ilke, konu ve problemlerine bir açıklık
getirecekse, o ilim tahsil edilmelidir. Mesela düşünüre göre, tarih ilminin ele alıp işleyeceği konular arasında
kendileri hakkında fazla bilgi bulunmayan Türk ve Çin tarihleri yer almamalıdır. Mutlaka tarih ilmi belgelere
ve tarihsel verilere dayanmalıdır, ancak burada İbn Hazm için daha çok önemli olan, bu iki milletin tarihleri ile
ilgili bilgilerin o dönem için İslam tarihine sağlayacağı bir katkının söz konusu olmamasıdır ve dolayısıyla da
tarih ilminin inceleme alanına girmeleri gerekmez. Fârâbî, Hârizmî ve İbn Sina gibi düşünürler bilimsel bir
tavırla ilimleri tasnif ederken, İbn Hazm tamamıyla dinî bir bakış açısıyla konuyu ele alıp incelemektedir.
Sonuç olarak şunu ifade edebiliriz ki, İbn Hazm’a göre felsefi- akli ilimlerle iştigal etmek, dini ilimlerin
anlaşılması ve insanın yaratılış gayesi için şarttır. Dolayısıyla ilimler söz konusu olduğunda akıl, özgürce
gidebileceği yere kadar değil, gitmesi gereken yere kadar araştırma yapabilir. O, ilimler tasnifini de bu
düşünceye uygun düşecek tarzda yapmaktadır. Bundan dolayı öncekilerin akli ilimler içerisinde zikrettiği kimya,
musiki, tılsım gibi ilimleri, ilim olarak kabul etmemiş ve tasnifinde bunlara yer vermemiştir27. Her ne kadar
akli ilimler, dini ilimlerin anlaşılması çerçevesinde önem kazansa ve ortaya koyduğu ilimler tasnifi bu durumu
yansıtsa da, İbn Hazm’ın bu tutumu, Endülüs’te akli/felsefi ilimlerin ortaya çıkışına çok güçlü bir zemin
hazırlamıştır. Bu tavırdan yaklaşık elli yıl sonra Endülüs, felsefi ilimlerin Bağdat merkezli doğu İslam
dünyasındaki talihsiz durumuna karşı, İslam Felsefesinin en önemli düşünürleri içerisinde yer alan İbn Bacce,
İbn Tufeyl ve İbn Rüşd’ü yetiştiren topraklar olarak İslam düşüncesi tarihindeki yerini alacaktır.
27 İbn Hazm, Merâtibu’l-Uûm, s. 62, İbn Hazm’ın hayatı, eserleri ve fikirleri ile ilgili olarak şu eserlere bakılabilir. Mu-
hammed Ebu Zehra, İbn Hazm, çev. Osman Keskioğlu-Ercan Gündüz, (İstanbul: Buruc Yayınları, 1996); Hasan Mu-
hammed Hasan, İbn Hazm el-Endelüsî Asâruhû ve Menhecühû ve Fikruhu’t- Terbevî, (Kahire tsz); Zekeriya İbrahim,
İbn Hazm el-Endelüsî, (Kahire: 1966); Abdülhalim Üveys, İbn Hazm el-Endelüsî ve Cühûdühû fi’l-Bahsi’t-Tânhî ve’l-
Hadârî, (Kahire: 2002).
92