Page 116 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 116

tarih çevresi

       Maximilian Brandstetter’in İstanbul Yolculuğu (1608–1609) ve
                       İstanbul’un 16-17. Yüzyıldaki Nüfusu*

                                          Prof. Dr. Géza Dávid**
     16. yüzyılın sonuna kadar Osmanlı topraklarına çeşitli maksat ve nedenlerle ayak basan ve toplu-
mun değişik kesitlerinden gelen “seyyahların” sayısı – Stephane Yerasimos’un muazzam kitabından
anlaşıldığı gibi1 – bayağı yüksekti. Bu eğilim 17. yüzyılda da herhalde devam etmişti. Kostantini-
yye’ye yola çıkanların bir kısmı uzun bir müddet kalarak intibalarını günlük halinde kaleme aldılar
(bu bakımdan Pierre de Girardin’in 1685–1688’de üç sene ve birkaç ay içinde kağıda döktüğü ve
Paris’te Bibliothèque nationale’in fişlerine göre 11.000 sayfayı aşan günlüğü dikkate şayandır2). Buna
karşın bazı ziyaretler kısaydı, ancak bunları tasvir eden eserler de ilginç ayrıntılar içerebilmektedir. Bu
rapor ve hatıraları okurken şunu unut mamak lâzım: ilgili kişilerin hemen hemen hepsi (ve özellikle
Habsburg tebaları) yabancı ve düşman ülkeye geldikleri için kısmen daha evdeyken duyduklarından,
kısmen de okuduklarından etkilenerek ön yargılara sahip olmuşlardı. Bu nedenle yazarların bir kısmı
“Türklere” karşı son derece olumsuz duygular beslemekteyken, bazıları biraz daha olumlu yaklaşım
takınmışlardı. Yazdıklarının bir kısmı bu nedenle kalıplaşmış formüllerden ibarettir ve gerçeği pek çok
kez satırlar arasında araştırıp bulmamız gerekmektedir. Meselâ Hans Dernschwam bir taraftan Türkleri
aşırı ölçüde hor gördü, aynı zamanda izlenimlerini mümkün olduğu kadar ayrıntılı ve titiz bir şekilde
anlat maya çalıştı. Ebat, sayı ve eski yazıtlara karşı özel ilgisi vardı. Bunun için kaleme aldıklarının
pek çok teferruatı kaynak değeri taşıyor.3

   Tasvirini ele almak istediğim yolculuk her şeyden önce siyasî açıdan önemlidir. 1593–1606 arasında
cereyan eden uzun savaş veya 15 yıllık harp olarak adlandırılan dönemde Habsburg–Osmanlı ilişkileri
sekteye uğradı. 1591 sonlarına doğru yola çıkan son elçi Friedrich Krekwitz’i ve yanındaki heyeti
uluslararası hukuka aykırı olarak casusluk veya hıyanet bahanesiyle alıkoyup iki yılı aşan bir dönem
için devrin meşhur Tersane zindanına ve sonra Rumeli Hisarı ya da Karakule zindanına (Saruca paşa
kulesi)4 attılar. Önce idam edilmekten, daha sonra da kulak ve burunlarının kesilmesinden kurtulan ve
çeşitli hastalıklardan şifa bulan grup nihayet 1595’teeve dönebildi. Yolculuk ve esaret tarihinin tefer-
ruatlarını oldukça gerçekçi gözüken bir biçim de Çek asıllı genç, Mitroviçeli Václav Vratislav kağıda
döktü5 (ayrıca Friedrich Seidel adlı birisi de aynı maceralar hakkında yazmıştır6). Sonraki dönemde İs-
tanbul’da Habsburg elçisi yoktu, geçici olarak istihdam edilen arabulucular da gönderil medi. Bizi ilgi
lendiren bölgelerden bu devirden sadece (Székes) Fehérvár (İstolni Belgrad) ikinci kumandanı olarak

       * Kaynak:“Maximilian Brandstetter’in İstanbul yolculuğu”, Osmanlı İstanbul’u. I. Editörler Feridun Emecen–
       Emrah Safa Gürkan. İstanbul, 2014, 87–105. olarak çıktı. Bu sefer birkac not eklenerek basılıyor.
       **Loránd Eötvös Üniversitesi, Budapest

                                              116
   111   112   113   114   115   116   117   118   119   120   121