Page 68 - Tarih Çevresi Dergisi
P. 68

tarih çevresi

Bina, Maksud, Izhar, Avamil, Kâfiye üzerine Molla Cami19, Ha-
lebî, Mülteka gibi dersleri sırasıyla okuyordum. Kış aylarında
sabahleyin malların sabah yiyeceğini verdikten sonra, bir de ak-
şam namazıyla yatsı arasında fıkıh derslerine devam ediyor-
dum. İş, hizmet, ders yükseldikçe sopa da ayni şekilde artarak
devam etti... Bu durum askere gidinceye kadar sürdü... Öyle ki
okuduğum dersleri ibâre ve mefhum açısından Fatiha suresi
gibi ezberlemek, ayrıca onlara mana vermek, i’lâl ve i’râbını
yapmak zorundayım. Hele son derste Kâfiye’yi ibâre olarak ve
mefhumu da beraber Fatiha suresi gibi dinlettirdiğim, hiç hatı-
rımdan çıkmaz... Hulâsa, ders yükseldikçe, iş arttıkça, sorum-
luluk da ona göre daha fazla artmakta. Böylece yaş yirmi beşe
doğru ilerledi”. Böyle bir eğitim sonunda Senai Yediyıldız,
1937 yılında babası Mustafa Asım’dan icazet de almıştır (Ek:
1, 2, 3). İcazette aldığı dersler; Sarf, Nahiv, Mantık, Hikmet,
Kelâm, Fıkıh, Tefsir, Hadis, Usûl, Fürû’ ve fünûnü’l-mü-
tedâvile/tedavülde bulunan bilim dalları olarak zikredilmekte-
dir (YA-MAY-K8-165).

        Senai Yediyıldız babasından aldığı eğitimin son dönem-
lerini şöyle değerlendiriyor: “Son zamanlarda babamın sohbeti
çok tatlanmıştı. Çünkü beni de epeyce okuttuğundan karşısında
bir muhatap olacak derecede yetiştirmişti. Tatlı sohbetine do-
yulmaz, acı sözlerine dayanılmazdı. Hele bazı ahlak dışı hare-
ket edenlere rastladığında şu beyti okurdu: Kabiliyet dâd-ı
Hak’tır herkese olmaz nasîb / Sad-hezâr terbiye etsen bî-edeb
olmaz edîb / Kabiliyet, Hakk’ın lütfudur her kula nasip olmaz,
edepsiz birini binlerce kez terbiye etsen zarif, çelebi bir insan
olmaz. Talebe okutmaya o kadar hevesli idi ki ders okuturken
dünya yıkılsa dönüp bakmazdı. İşte o zaman neşesi, takriri ve
talebesine dersi izah edişi ne kadar tatlı ve zevkli idi. İlmi met-
heder, cehli o kadar yererdi ki, yerin dibine batıracak şekilde…
Eğer talebe onun dersi esnasında takrirlerini çok iyi dinler ve
dikkat ederse, ayrıca kendi kendine ders çalışmasına lüzum kal-
mazdı. Bu kadar izah ederdi. Bir ibarenin şerhine, haşiyesine
bakar en ufak müphem bir yeri izahsız bırakmazdı. İslamiyet’i
kabul etmeyen veya şüphesi olan bir kimse ile münakaşaya tu-
tulsa, ayet, hadis ile ikna ettikten başka ilmi yönden öyle izah

           19 İbn-i Hâcib’in Arap gramerine ait meşhur eseri olan Kâfiye,
Abdurrahman Cami tarafından şerh edilmiş ve bu eser Osmanlı med-
reselerinde Molla Cami adıyla şöhret bulmuştur.

                                     67
   63   64   65   66   67   68   69   70   71   72   73